Mahmud Nedim Aysoy & Serkan Kamacı – Neyser

Nutk-i Şerifi okuyan -Mahmud Nedim Aysoy
Ney -Serkan Kamacı

Albümde çok değerli büyüğüm araştırmacı yazar Mahmud Nedim Aysoy’un arapça okuduğu birinci ve ikinci bölümde ki nutk-i şerifin manası ve nasıl ortaya çıktığını müsaadenizle arz etmeye gayret edeyim .

Öncelikle buna tahmis deniyor.Tahmis mâlumunuz bir beyitin üzerine üç mısra eklenerek beşlenen dîvan edebiyatındaki şiir şekildir . Neyser albümümüzde okunan nutk-i şerifin aslı rifâi yolunun pîri olan Seyyid Ahmed Er Rifai hazretlerine aittir.Seyyid Ahmed Er Rifai efendimiz bu nutk-i şerifi efendimiz Hz Muhammed Mustafa s.a.v huzurunda okumuştur.Ve bu okuduğu nutk-i şerifin aslına Mardinli Seyyid ,âlim, şâir Abdülmecid Çelebi hazretleri tahmis yapmıştır.Tahmisin manasını arz etmeden evvel şunu da belirtmek istiyorum müsadenizle .

Çelebi kelimesi Mardin’de beyefendi manasına kullanılmaktadır .Bu zâtın mevlevi çelebileriyle hiç bir alakası yoktur.Örfi bir terimdir,mardin’de ,zenginliğin yanında ,saygıya değer, ilim, şiir vb vasıflar bir kimse de toplandıysa ona çelebi denilir.Genelde bu kimseler kendi mahallelerindeki fakir fukaranın geçim kaynağıdır .Bu ifade etmeye gayret ettiğim zât kırktan fazla aileye kendisi bakıyordu .Köy sahibiydi üç bin dönüm toprağı vardı .

Tahmisin manasına gelecek olursak;
Seyyid Ahmed Er Rifai hazretleri, Efendimiz Hz Muhammed Mustafa s.a.v huzuruna varınca irticalen gönülden gelen aşk ve cezbe ile fem-i muhsininden şu sözler zuhur etmiş. Ve bu zuhurun (nutk-i şerifin) türkçe manası şudur .

1
مَا هَبَّتِ الرِّيحُ إِلاَّ كُنْتُ أَسْأَلُهَا
عَنْ رَوْضَةٍ عَذُبَتْ فِيكُمْ مَنَاهِلُهَا
وَكُلَّمَا شَوَّقَتْ قَلْبِي مَنَازِلُهَا
فيِ حَالَةِ الْبُعْدِ رُوحِي كُنْتُ أُرْسِلُهَا
تُقَبِّلُ اْلأَرْضَ عَنِّي وَهِيَ نـَائِبَتِي

وَكُلَّمَا نَاحَتِ الْوَرْقَاءُ أَوْ ذُكِرَتْ
أَوْصَافُكُمْ أَدْمُعِي مِنْ عَنْدَمٍ قَطَرَتْ
تُفْدَاكَ يَا مَنْ أُولُو الْعَزْمِ بِهِ افْتَخَرَتْ
وَهَذِهِ دُولَةُ اْلأَشْبَاحِ قَدْ حَضَـرَتْ
فَامْدُدْ يَمِينَكَ كَيْ تَحْظَى بِهَا شَفَتِي

Sizden uzaktayken bana vekil olarak, vekâleten ruhumu gönderiyordum topraklarınızı öpüyordu. Şuanda ise bedenimle beraber gelmek nasip oldu,acaba mübarek elinizi öpmek de nasip olur mu? diye irticalen okuyor Seyyid Ahmed Er Rifai Hazretleri . Bu sözleri Medine de efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)huzurunda okuyor tamamen irticalen aşk ve cezbe ile …

Bu mübarek sözler Ahmed Er Rifai efendimizin fem-i muhsininden dökülünce ,Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) ravza-i mutahharadan mübarek elini uzatıyor ve Ahmed Er Rifai Hazretleri de o mübarek eli öpüyor .Bu esnada doksan bin hacı var ve bu hadiseye şahid olan binbeşyüz insan var .Bunlardan bir tanesi Seyyid Abdülkadir Geylani efendimiz .Diğer büyük bir veli Mardin’le Diyarbakır arasında medfun Sultan Şeyhmus Ez zuli hazretleri.Ve o devirde yaşamış dev alimler bu ana şahitlik etmişlerdir .O mübarek eli görüyorlar.Hatta Abdülkadir Geylâni hazretlerinin orda bir sözü var o bu hadiseyle ilgili. Soruyorlar efendim herkes bir nefis ve bir gurur taşıyor siz hiç gıpta etmediniz mi ?diye .Abdülkadir Geylâni hazretleri de yedi kez şükür secdesine kapandım kardeşime böyle bir iltifatın Allah cc tarafından verilmesinden dolayı diye ifade ediyor . Abdulkâdir Geylâni Hazretleri ayrıca şunları söylüyor.Bu hadiseyi tam olarak halk görmedi.Halk sadece eli gördü ,vallahi Efendimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v)efendimiz mübarek bedenine kadar çıkmıştı .Ben bedeniyle beraber gördüm efendimizi (s.a.v) diye ifade buyuruyor.

Az evvel arz ettiğim gibi bu iki beyite cennet mekân Abdülmecit Çelebi efendi de tahmis yapıyor.(beşleme)Ve bu tahmisi 1960 -1965 yılları arasında gördüğü bir rüya üzerine yapıyor.Rüyasında Seyyid Ahmed Er Rifai hazretlerini görüyor.Ahmed Er Rifai hazretleri benim beyitlerime bir tahmis yap buyuruyor .Uyanıyor uyanır uyanmaz dilinden bu beşleme dökülüyor .Ve vallahi benim ağzımdan çıkan bu sözler Ahmed Er Rifai hazretlerine ait ,bana ait değil diye ifade buyururmuş. . .

Bu tahmisin de manasını da şöyle arz edelim, Esen her yelden sizin kokunuzu aradım . Esen bir tek rüzgar, bir tek yel yok ki sizin o mübarek ravzanızın o kokusunu onda aramamış olayım acaba kokunuzu getirdi mi diye . Ne vakit ki sizin konaklarınız sizin olduğunuz yerin iştiyakı artık beni çıldırtacak hale getirdiyse o zaman ruhumu gönderiyordum.Ben ölü oluyordum.Bana vekil olarak, (vekâleten)ruhumu gönderiyordum topraklarınızı öpüyordu.

Albüm Açıklaması