Sinem Bacı

Sivas’ın Zara ilçesinin Körpınar Köyü’nde dünyaya gelen Hatice ve ismail Yurdakul’un kızı olan Filiz Yurdakul [Bkz. Şekil 4.4], ilkokula yine köyünde başlamıştır. Beş yaşındayken anne ve babası ayrılmış, Filiz Hanım ve kardeşleri babalarıyla birlikte Ankara’ya yerleşmişlerdir [1967]. ilköğrenimini Ankara’da, Lise öğrenimini de dışarıdan tamamlayan Filiz Hanım, 1970 yılından itibaren babalarının işi gereği geldiği İstanbul’da yaşamına devam etmektedir.

Sazı ilk cemlerde tanıdığını belirten Sinem Bacı, Alevi-Bektaşi kültüründe yetişmenin ürettiklerine çok şey kattığını belirtmekte, şiirlere-türkülere olan yakınlığını bu yetişme tarzına bağlamaktadır. Çocukluk yıllarında, rüyalarından daha önce duymadığı melodiler ve sözlerle uyandığını belirten Sinem Bacı, kendisine “dilsiz” denilecek kadar sessiz bir çocukluk geçirmiştir. Okula başladığı dönemlerde öğretmeni yazdığı şiirleri keşfetmiş ve ailesiyle bu durumu konuşmuştur. Aktif olamasa da saz çalan, şiir yazan babası, kızının da özellikle saz çalmasını istemiş ve bu konuda destek olmuştur. 1970’li yıllarda babasının işi gereği geldiği istanbul’da, Sinem Bacı için en önemli gelişme Davut Sularî ile tanışması olmuştur. Oldukça yoğun olan Davut Sularî, kardeşlerine [Haydar ve Müslüm Ağababa] haber vermiş, Sinem Bacı’yı da kardeşlerinin müzik evine yönlendirmiştir. Sinem Hanım, almış olduğu bu desteklerle ilk plağını Musa Pervane’nin sahibi olduğu “Pervanî Plak” da çıkartarak [1972], aktif sanat yaşamına başlamıştır.

Filiz Yurdakul, 1972’de “Behiye Ertürk” ismiyle, 1974’de eski eşiÂşık ihsani’nin vermiş olduğu “Haremşah” ismiyle anılıyorken, bir halk konserinde düzenleyenler tarafından Pir Sultan kızı Sanem Bacı’dan esinlenilerek, “bizim çağımızın Sinem Bacısı” olarak nitelenmiş ve o gün bugündür “Sinem Bacı” mahlasını değiştirmeye müsaade etmemiştir.

Âşık edebiyatı nazım türlerinden, özellikle taşlama örnekleri sunan Sinem Bacı, toplumsal içerikli konuları ve inancına dayalı unsurları da dile getirmekte ve bu ifadelerinde, anlatımına coşku katan Sinem Bacı, üzüntü ya da neşe ifade eden, tek başına bir anlam ifade etmeyen [oy, ha, oh…] nidaları kullanmaktadır.

Sinem Bacı, diğer kadın âşıklarda rastladığımız durum gibi ustası olmadığından, gelenek içerisinde var olma sürecinde çeşitli tecrübeler edinmiştir. Öyle ki bu tecrübelerin çoğu Âşığa zaman kaybettirmiş, kimi zaman yanlış adımlar atmasına sebep olmuştur. Sözgelimi; ürettiklerini çalıp­söylemeye, gelenek adına birşeyler öğrenmeye çalışırken, kendi tabiriyle aceleci davranarak bir kaset yapmaya karar vermiş ve bu süreçte maddi-manevi kayıplar yaşamıştır.

Kategoriler: , .